cuma%20soy%F6z (şimdiye kadar 29 posta) | | İttihatçılar aramızda
27/1/1999
Gazeteci Uğur Mumcu'nun faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin
üzerinden 6 yıl geçti. Cinayet, tetikçileri tarafından müslümanların
üzerine yıkılmaya çalışıldı; oysa, Mumcu'nun ölümünden en çok zarar gören
kesim onlardı. Kriminolojinin en temel kuralıdır: faili meçhul bir cinayeti
çözmek için cevabı aranacak ilk soru "Bu cinayetten en çok kim kazançlı
çıktı?"
Bu soruyu ilk günden itibaren soranlar, katillerin hangi kesimler arasında
aranması gerektiğini görmüşlerdi. Fakat, cinayetin üzerinden bunca yıl
geçtikten sonra dahi, tüm parmakların kendilerini işaret ettiği çevreler,
cinayetin "tadını" çıkarmayı sürdürüyorlar.
Çoğunuz hatırlamıyor olabilir; Uğur'un ölümünden kimlerin yararlandığını
kısaca hatırlayıverelim:
Başta Demirel hükümeti yararlanmıştı. "Ben ülkeyi 500 günde düze çıkarırım"
vaadiyle iktidara gelen Demirel'in verdiği sürenin, tam da dolduğu
günlerdi. Ülke düze çıkmak yerine içerde enflasyon, dışarda borç batağına
saplanmıştı. Yönetim, ABD'nin sıcak bölgelerdeki koruculuğuna soyunduğu
için, Somali işgaline asker gönderdiği halde Bosna'daki katliama seyirci
kalıyordu. Bütün bunların üzerine, İşçi ve memurlar zam talebiyle hükümetin
kapısına dayanmışlardı ki, Uğur'un ölümü hızır gibi yetişti. Uğur'un ölümü
hükümete uğurlu gelmişti.
Bilumum eski marksistler ve ateistler yararlanmıştı. Şu memlekette, bunca
yıldır müslüman halkın karşısına geçip göğüslerini gere gere onların dinine
ve imanına küfredememişlerdi. Uğur'un ölümü sayesinde, doya doya "Kahrolsun
İslam, kahrolsun şeriat" diye bağırdılar. Bursa'nın ana caddelerinden
birine yazılmış olan "Kahrolsun İslam" sloğanını gözlerimle görmüştüm.
Uğur, ölümüyle, din düşmanlarının tekmilini birden bunca sevindireceğini
bilseydi, her halde bu kadar beklemez daha önce ölürdü.
Darbe çığırtkanları ve darbeciler yararlanmıştı. O günlerde tam da
anayasanın geçici 15. Maddesinin kaldırılması tartışılıyordu. Çünkü, 12
Eylül darbesinin kudretli generali K.E'nin 1984 yılında kızlarına aldığı
süper lüks dairelerin gerçek fiyatının, beyan edilen fiyatın tam 500 katı
olduğu ortaya çıkmıştı. Yine cunta üyelerinden T.Ş'nin adı F-16'ların
alımında dönen milyonlarca dolarlık rüşvet iddialarının başında geçiyor,
aynı ismin eşi S.Ş'nin İş-Kur ve Bagfaş adlı şirketler aracılığıyla yaptığı
yolsuzluklarin belgeleri elden ele dolaşıyordu.. Yine cunta üyesi general
N.T'nin oğluna usulsüz olarak aldığı düşük faizli yüksek kredi ve devlet
ihalesine karıştırdığı fesatlar yüksek sesle konuşuluyordu. Darbecilerin
başbakanı B.U'nun, 80 darbesinden sonra 200 milyar karşılıksız para
bastırıp, bunu kayıtlara geçirmeyerek "devlet partisi" kurma çalışmalarında
kullandığı "iddialarıyla" çalkalanıyordu ortalık. İşte bütün bunlardan
dolayı, darbeci generalleri koruyan geçici 15. Maddenin kaldırılması
tartışmaları hararetlenmişti ki, Uğur'un ölümü tüm bu tartışmaları "şıp"
diye kesti attı.
Batmak üzere olan "sahibinin sesi" Cumhuriyet gazetesi yararlanmıştı. O
dönemde 60.000'lere kadar düşen ve daha da düşeceği kesin olan tirajını
Uğur'un ölümü sayesinde üçe (170.000) katlamıştı Cumhuriyet. Günlerce
yayınladıkları ilanlar, gazetenin kasasına milyarlar akıtmıştı. Uğur,
ölümüyle rejimi siyasi krizden kurtardığı gibi, Cumhuriyet gazetesini de
mali krizden kurtarmıştı.
Evet, görüyorsunuz, Uğur'un ölümünden sebeplenmeyen, onun ölümünden menfaat
devşirmek şöyle dursun, külliyyen zarar gören tek kesim müslüman kesimdi.
Çünkü, Uğur'un ölümü bahane edilerek müslümanların inançlarına küfredildi,
inandıkları değerler hakarete uğradı.
İttihat ve Terakki'den Neo-İttihatçılara miras kalan bir çete yöntemidir
bu. İttihatçılar 31 Mart cinayetlerini, "irtica" naralarıyla müslümanların
sırtına yıkmışlardı; onların devamı olan modern çeteler de onların yolundan
gidiyor.
Bu nedenle, her ne zaman "irtica!" nakaratını duysam, hemen sorarım kendi
kendime: "Faili meçhul bir cinayet mi var?" ya da "Kimler ne götürüyorlar?"
diye.
( 27 Ocak 1999 )
|